12 Ağustos 2012 Pazar

Yahudilik, Monoteizm ve Paganlar

"Bilimsel Kuramlar" için "Mutlak Gerçeklik" yoktur. Bilim, insanî bulguların* götürebildiği yere kadar götürebilir; ama insanlar daima ondan ötesini merak eder ve öğrenmek ister. İşte bunun için, öncelikle, kendisine güvenmesi gerekir. Kişinin kendisine güven duygusunu oluşturan unsurların başında da "İnançlı" olması gelir. Neye inanmak istiyorsa ona inanmalıdır insan. Bu, Tanrı da olabilir; Madde de olabilir; İnsan da olabilir hiç fark etmez ve aslolan inançtır. Bilimi ilerleten de, İnsana Tanrıyı daha derinden anlama olanağı sağlayan da "İNANÇ"tır. Bu, akıldan hiç çıkartılmamalıdır.
(*Bulgu: Var olduğu hâlde bilinmeyeni bulup ortaya çıkarma işi ve bu işin sonunda elde edilen şey )
Bilimin ilerlemesini sağlamış olan Galileo Galilei (1564-1642), Isaac Newton (1642-1727), Charles Darwin (1809-1882), Gregor Mendel (1822-1884), İvan Pavlov (1849-1936), Sigmund Freud (1856-1939) ve bu yazıda anamadığımız pek çok bilim insanının yaşam öyküleri okuduğumuzda, ibret ya da örnek teşkil edecek şeylerle dolu olduğunu görmekteyiz. Bu insanlar, Tanrının bir armağanı olarak aramızda yer almışlar, fikir dünyamızı genişletmişler ve hayatımızı kolaylaştıran birçok teknolojik gelişimin temellerini atmışlardır. Ve bu insanların hepsi de, genel kanının aksine, inançlı kişilerdi. Bilime katkısı olan tüm insanları saygıyla anıyor ve varlıkları için Tanrıya şükrediyorum.
Sanayi devrimi öncesindeki toplumlarda (ki bu devrimin, 1698 yılında ticari amaçla yapılan ilk buharlı makinenin insan hayatına girmesiyle başladığı kabul edilir) Avrupa kıtasında Latince "Scientia" kelimesinden türetilen ve Osmanlı literatüründe de "İlim" kelimesiyle belirtilen "Bilim", temelde ilahiyat bilgileri üzerine inşa edilmişti. Okuma-yazma bilgisi de bu çerçevede oluşturulmuş kurumlar tarafından verilirdi. Sanayi devrimiyle birlikte Din-Tarım İmparatorlukları yıkılarak "Ulus Devlet" modeline geçildi; "Bilim ve Din" arasındaki kopuş ve uzaklaşma da başlamış oldu. Seküler yaşam geri döndü.
Peki, geçmişte hiç Seküler (dünyevî) yaşam biçimi yok muydu? Elbette vardı, hem de binlerce yıl sürmüş "Seküler" sistemler vardı ve bugünkü Tektanrılı (Monoteist) dinlerden önceki Paganların oluşturduğu bir dönemi kapsamaktaydı.
Günümüzdeki "Uygarlık ve Kültürün" ilk mimarları ve tarihsel olarak ilk kurucuları olan Paganlar için Din yoktu. İlk kentleşme ve kent kültürünü (şehir planlaması ve mimarisi de dâhil) başlatan Paganlar inançlı kişilerdi ama Dindar değillerdi; çünkü iman sahibi değillerdi ve buna gereksinim de duymuyorlardı. Pagan kentlerinde herkesin dilediği inancı yaşama özgürlüğü vardı ve hiçkimse başkasının Tanrısına, Kahramanına ya da bedensiz varlığına hakaret etmiyor, toplumsal ipotekler koymuyor ya da şiddet ve cebir uygulamıyordu. Çünkü Paganların yaşamlarına ve kentsel ilişkilerine yön veren tüm yasalar, kurallar ve yönetmelikler SEKÜLER (Dünyevî) nitelikteydi ve dogmatik değillerdi.
Hz.İsa'nın doğumunun başlangıç (Milat) kabul edildiği tarihe kadar, küçük cemaatlerin en küçüğü İsraeloğulları kabilesinin dışında hiç kimse Tek-Tanrıcılık diye bir akımın var olduğunu dahi bilmiyordu. Sümer (yaklaşık 5.000 yıl önce yazıyı icat ederek resmi insanlık tarihini başlatmış bir millettir) ve Hitit Kralları Pagan geleneğinin kurucuları ve yayıcılarıydılar. Mısır Firavunları, İonyalılar, Sezar ve Kleopatra da Pagandılar. Günümüzden yaklaşık 2.400 yıl önce (M.Ö.332?) Pagan olan Büyük İskender tarafından kurulan İskenderiye Kütüphanesinde çalışmalarını yürüten Euclid de, Galen de, Arşimed de Pagandı. Galile'den yaklaşık 1.500 sene evvel Dünyanın Güneşin etrafına döndüğünü söyleyen Aristarchus da Pagandı. Yahudilerin yazılı kitabı Tevrat'ı, Latince ve Grekçe'ye tercüme edenlerde aslen Pagandı. Kentli Paganlar, tercümesi edilen bu kitapları tartışma konusu yapmasalardı Mono-Teizm belki de bilimsel tarih ve sosyoloji dallarındaki doktora tezlerinde küçücük dipnotlar olarak anılacağını iddia eden Aytunç Altındal "Üç İSA" adlı kitabında doğumu ve varlığı "Bilimsel Tarih" açısından oldukça tartışmalı olan Hz.İsa hakkında şu bilgileri paylaşmaktadır:
"…Üyesi olduğu israeloğulları tarafından dışlanmış ve Tanrı'nın adını lekelemek ve küfre delalet etmekle suçlanmıştır. Musevi cemaatin otokrat ihtiyarlarından oluşan bir kurul ve Sanhedrin başkanlığında ölüme mahkûm edilerek dönemin Pagan Valisi Pilatus'a teslim edilmiştir. Bir Musevinin cezalandırılması için Seküler otoriteye (pagan kültüre ait dünyevi düzen) başvurma girişimi, dinî değil siyasal nedenlere yanıyordu; çünkü seküler otoriteye teslim etmek yerine taşlayarak öldürebilirlerdi (ki bu geleneklerinde var olan bir uygulamaydı). İyi bir politikacı olan Vali Pilatus, olabilecekleri öngörerek, Yahudilere "Onu siz alın ve şeriatınıza göre davranın" dedi. Museviler ısrarla infazı gerçekleştirmeyi reddettiler; çünkü Vali Pilatus'un tutukladığı Barrabas'ın hayatını kurtarmaya kararlıydılar ve Hz.İsa'yı öldürürlerse Barrabas'ın yaşamını da Pilatus'un elinden kurtaramayacaklardı. Sanhedrin ve Musevi otokratların bu tercihi muhtemelen siyasî kaygılar nedeniyleydi ve bu nedenle de dinsel bir sorunu siyasal bir gövde gösterisine dönüştürdüler. Vali Pilatus, Hz.İsa'nın Tanrının Oğlu hatta ilahi bir karakter olduğuna dahi inanmıyordu ama Museviler içinde önemli bir misyonu olduğuna ve masum olduğuna inanıyordu. Uzun ve karmaşık politik bir süreç sonunda Pilatus çaresizlik içinde infaz kararını verdi ama beklenmedik bir hamle ile Dinsel bir sorunu siyasal bir kriz hâline getiren Musevilere bir oldubitti yaptı. Hz.İsa'nın Musevilerin kralı olma iddiasını sözcüğün gerçek anlamıyla onaylayarak askerlerine bir duyuru yazıp çarmıhın üzerine asmalarını söyledi. "MUSEVİLERİN KRALI, NASIRALI İSA" denmekteydi bu yazıda."

Pilatus’un bu siyasi manevrasıyla Yahudilik tarihinde bir kırılma noktası oluşmuştur. Tarsus doğumlu ve Hz.İsa’nın çağdaşı olarak bilinen "Havari Pavlus"un (Saint Paul olarak da bilinir, Ferisi Yahudi ve Roma vatandaşıdır) Anadoluyu dolaşarak zekice örgütlenmesiyle Yahudi-Hıristiyanlık güçlenmiş ve Anadoluda yayılmıştır. Hıristiyanlığın asıl kurucusu ve yayıcısının Pavlus (Saint Paul) olduğu Hıristiyan dünyasında da kabul gören bir görüştür.
324 yılında Licinius'u mağlup eden I. Konstantin için Roma İmparatorluğu'nun mutlak hâkimi olma yolu da açılmıştı. İmparatorluğun köhneleşmiş kurumları ve alışkanlıklarıyla Roma'dan yönetilmeye devam edilemeyeceği görüşünü benimseyen I. Konstantin, Bizans’ı (Bugünün İstanbul’undaki tarihi yarım ada içindeki bir bölgeyi tanımlayan bir isimdir) Tüm Roma İmparatorluğun yeni başkenti olarak ilan etti (13 Mayıs 330). Bizans şehri daha sonraları Konstantinopolis olarak ünlenecektir. I. Konstantin, imparatorluk sınırları içinde yaşayan Hıristiyanlara din özgürlüğü tanıması ve tüm imparatorluğun pagan inanç sistemini, bu tek tanrılı yeni dine geçirmeye başlamasıyla da tanınır. Bu amaçla M.S. 325 yılında Birinci İznik Konsilini toplayarak Hıristiyanlığın içerisinde tartışılan bazı konuları netleştirmek istemiştir. Birbirinden farklı ve çelişkili binlerce İncil (müjdeli haber), kendi kanaatleri çerçevesinde elenmiş ve özellikle "Mesih İsa"nın gerçek Tanrı olduğu fikrini savunan İncil yazarlarının görüşleri kabul görmüştür. Konsilde bu konuda onaylanan "İznik İman Bildirisi" Katolik, Ortodoks ve Protestan Kiliselerinin bugüne dek ortak olarak kabul ettiği metinlerdendir. Ve böylece, yazılı insanlık tarihi içinde ilk kez, Mono-Teizm (Tek-Tanrıcılık) iktidar olmuştur.
Aytunç Altındal "BİR TÜRK CASUSUNUN MEKTUPLARI" adlı kitabında şöyle yazmaktadır:
"Tek-Tanrıcı (Mono-Teist) dinlerde "İman"dan bolca söz edilmiştir. En yaygın 3 Tek-Tanrıcı dinde ilke şudur: "Aklın durduğu yerde İman başlar." Eğer kişi imanlı ise akla ve aklın kaçınılmaz olarak kişiye hatırlatacağı kuşkuya yer yoktur. İnanç'ta kuşku rol oynar ama konu "İman" ise Tanrıya kuşkuyla iman edilemez. Özellikle Rönesans ve Aydınlanma çağında büyük keşifler ve teknik gelişmelere imza atmış bilim adamlarının ATEİST olduğu iddiası doğru değildir. Başta Isaac Newton olmak üzere Charles Darwin de dahil "Ateist" diye yaftalanan bilim insanlarının neredeyse tamamı inançlı kişilerdi. Onları "Ateist" ilan eden ise "Yerleşik Kilise"nin liderleriydi. Giordano Bruno ve Hallac-ı Mansur gibi "İnançlı" insanlar ile onları ölüme gönderen "İmanlı" kişiler arasındaki temel ayırımlar dört başlık altında şöyle özetlenebilir:
1- "İnançlı" kişi, düşünebildiği kadarına inanmak ister. "İmanlı" kişi ise: İman ettiğini düşünür ve gerisinin imanını zedeleyeceğini var sayar.
2- "İnançlı" kişi, kuşkudan ve akıldan yola çıkarak gerçeğe ulaşmaya çalışır. Dogmalara (öğreti) itibar etmez. "İmanlı" kişi ise: İrrasyonelden veya mucizelerden yola çıkarak bunları değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez Tanrı buyruğu sayılan dogmalar haline getirir; akla ve kuşkuya yer tanımaz.
3- "İnançlı" kişi için, başta felsefe olmak üzere "Bilim ve Hikmet(akıl-bilgelik)" en önemli fikir ve düşünce üretim araçlarıdır. "İmanlı" kişi ise: Felsefe, Bilim ve Hikmet(akıl-bilgelik) hiçbir zaman "Din" kadar değer taşımamıştır. Onlar için bağlayıcı ve aslolan, kaynağı ve tarihselliği meçhul, kim ve kimler tarafından yazıldığı bilinmeyen ama bunlara rağmen eli kılıçlı bir OTORİTE tarafından (örneğin İmparator Konstantin gibi biri) kutsandığı varsayılan kitaplar tek ve doğru kaynak kabul edilirler.
4-"İnançlı" kişi, insanı kahramanlaştırır ve zaman zaman kutsallaştırır. "İmanlı" kişi ise: Hıristiyanlarda olduğu gibi Tanrıyı insanlaştırıp yeryüzüne indirme cüretini gösterebilmiştir (Katolik Kilisesi tarafından "İman Maddesi" olarak dogmalaştırılmıştır). Daha uyanık olan Yahudiler ise Tanrı ELOHİM'i, insan suretindeki JAHWEH haline getirmişleridir."

İman ve İnanç arasındaki çelişkileri, tarih içindeki örnekleri detaylarıyla öğrenmek isteyenler için Aytunç AltındalIın "BİR TÜRK CASUSUNUN MEKTUPLARI" kitabını hararet ile tavsiye ediyorum. Bu Kitabında Sn. Altındal, batıdaki örgütlü dinin (Roma Katolik Kilisesi ve organları) dogma ve doktirinlerine karşı verilen sekülerleşme mücadelesindeki Okültizmin ( Başta Alşimi-Simya olmak üzere Ezoterizmin ve Hermetizmin) gösterdiği gayret ve somut katkıları belgeleriyle sunmaktadır.

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Oyunlarda İlluminati Ve Masonik Semboller

Masonlar ve İlluminati , sembollere en fazla önem veren iki kesimdir. Semboller onlar için fazlasıyla önemli. Bu yüzden nereye el atsalar, orada illaki sembolleri bulunuyor.
Şüpheci davranmadan, yaklaşımlarda bulunduğunda birçok gerçeği görmezlikten gelebiliyorsun. Her şeye şüpheci yaklaştığım için sizlere bu kadar şey sunabiliyorum. Bu yüzden paranoyak damgasını düşünmeden yapıştırıyorsunuz. " Her şeyde bir bok buluyorsun amk " tepkisinde bulunan panpalarım, bulduklarımı sizlere sunuyorum zaten. Bulamadıklarımı haliyle sunmuyorum.

Oyunlarda semboller bilinçaltına işlenmiyor. " Oyundaki Subliminal Mesaj " tanımı haliyle yanlış bir tanım. Sadece " biz buradayız " mesajı veriliyor semboller ile. Ayrıca, hani benim sürekli değindiğim " duyarsızlaşma " oyunlar ile de kitleleri etki altına alabiliyor. Genellikle savaş, vahşet ve çeşitli online oyunlar tarafından kitleler duyarsızlaştırılabiliyor. Saldırmaya olan eğiliminiz artıyor. Ve aslında en önemlisi, uyuşturulmuş bir kitle oluşturuluyor. Hangi devlet büyüğü veya bloğumda bahsi geçen örgüt büyükleri istemez ki kendilerine karşı çıkmayan uyuşturulmuş bir gençliği ? Oyun şirketlerinin büyük bir kısmının amacı, gençliği uyuşturmak.Neyse canlarım artık konumuza geçelim.



Öncelikle oyun kapak resimlerine bir göz atalım.





Bunlar sadece benim göz'üme takılanlar.Dikkatinizi çektiğini umuyorum ki her birinde tek göze vurgu yapılmış. Tesadüf olma olasılığı sizce var mı? Ben kararsız kaldım. Oyunların içeriklerini inceleyip bakalım gercekden illuminati ile ilgileri varmı, yok mu?

Cabal Online'dan başlayalım.


Oyunu oynayanlar var ise illaki fark etmişlerdir bunu. Desert Scream , oyunda bir şehir. Şehrin sembolü ise belirginleştirdiğim alan yani " Piramidin içinde Horus'un gözü " dür.


Yine aynı sembol. Ama burada daha belirgin.


Güneş sembolizmi. Ama bunlar abartıp, güneşin bile tek gözüne vurgu yapmış.


Bu kez de siyonist yıldızı.


İstanbul Kıyamet Vakti


Yine piramit içinde göz.


Silkroad Online


Horus'un her şeyi gören gözü.


Yukarıda, Horus'un her şeyi gören gözü.
     
Altta ise baykuş bulunuyor. En çok kullanılan sembollerinden biride baykuşdur.


Piramit içinde göz. Ayrıca resimi yakınlaştırarak baktığınızda , sağ kenarda belirginleştirdiğim alanda baphomet kafasını görebilirsiniz.

Metin2


15 seviyelik savaş metninin üzerinde her şeyi gören göz mevcut.

World of Warcraft


" Piramidin içinde Horus'un her şeyi gören gözü. "


Yine aynı sembol.

Assassin's Creed

 


Diğer oyunlarda olduğu gibi, " Piramidin içinde Horus'un her şeyi gören gözü" .


Pentagram

Alice : Madness Returns


Bu oyunun heryanında tek göz işareti var.


Piramit içinde göz , baphomet kafası , 666 ve pentagram.


Tek gözlü canavar.

Karahan Online


Yılan kavminin zarif pelerininde, baphomet kafası mevcut.



Knight Online


Karus ırkının sembolü, baphomet kafasıdır.


Atari


Atari oyununda bile semboller var.


Drakensang Online


Siyonist yıldızı içinde göz mevcut.


Gabriel Knight


Ayin mi var lan orda.


APB: All Point Bulletin



Piramit içinde Horus'un her şeyi gören gözü, ikiz sütun ( boyutlar arası geçişi temsil ediyor ) .


Yine Horus'un her şeyi gören gözü. Dikkatinizi çekerim bu kez ikiz sütun yerine dikili taş kullanılmış.


Shadows of The Damned


Belirginleştirdiğim alanda baphomet kafası mevcut.


Dövmelere dikkat edin. Horus'un her şeyi gören gözü ve baphomet kafası.


En üstte belirginleştirdiğim yerde baphomet kafası mevcut. Harici göz.


Serious Sam


Horus'un her şeyi gören gözü.

Oblivion


Minotaur , birçok oyunda mevcut. Bu yaratık, baphometi temsil ediyor.


Son olarak Max Payne


Piramit içinde Horus'un her şeyi gören gözü mevcut.

Evet artık bu oyunlar benim gözümde illuminatiye ayit gibi duruyor ama siz yinede kendi kararınızı verin.

Türkiye'de Masonluk (Masonluk 3)

Türkiye'de Masonluk

Tüm dünyada masonluk, 1875 Lozan Konvanı ile, Gelenekçi Kesim ve Özgür Kesim olarak ikiye bölünmüş ve her ülkede bu yolda ayrışmalar yaşanmıştır. Mustafa Kemal Atatürk döneminde Atatürk'ün emriyle kapatılan mason locaları, onun ölümü ardından tekrar faaliyete geçmiştir.Dönemin gerginliği geçtikten sonra her özgür ve laik ülkede olduğu gibi Locaların açılmasının önündeki engeller kaldırılmıştır. Bugün, İngiltere, Amerika ve Türkiye de dahil olmak üzere Avrupa’nın genelinde Gelenekçi Masonluk, Fransa'da ise Özgür Masonluk ağırlıklı olarak varlığını sürdürmektedir. Gelenekçi Masonluk denilen ve Masonluğu başlatan kurumlar olarak kabul edilen oluşumlar, bu ayrışma sonrasında Liberal Masonluk yolunu seçenleri Masonluğun Masonluk olarak adlandırılabilmesi için olmazsa olmaz umdelerine riayet etmedikleri için düzensiz ilan etmişler ve bu topluluklarla tüm ilişkilerini keserek onları Masonluktan dışlamışlardır.
Türk Masonluğu ise, çeşitli sebeplerle, 1965 yılında ayrılmış ve o güne kadar sadece Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası var iken, 1966 yılında Özgür Masonlar Büyük Locası da ortaya çıkmıştır. Bugün, 14.000 üyesi ile Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası, Türkiye'nin en eski ve düzenli olarak kabul edilen Büyük Locası iken, 2.000 üyeye sahip Özgür Masonlar Büyük Locası ve onların bünyesinde çalışmalarını sürdüren Kadın Mason Büyük Locası bu oluşumun içinden ayrılmış bir fraksiyon olarak kendi çalışmalarını sürdürmektedir.

Derece Sistemi

Geleneksel dünya düzenli Masonluğu Büyük Locaları, Çırak, Kalfa ve Üstat olmak üzere Masonluğun üç remzi derecesinde çalışırlar. Bunun üzerindeki dereceler için rit adı verilen Masonik yollar ve öğretiler izlenebilir. Bu ritlere katılmak veya katılmamak Üstat derecesine sahip Masonların kendi isteklerine kalmış bir seçimdir, zorunlu veya yapılması gereken bir yükümlülük değildir. Ülkemizde de takip edilen 33 dereceli İskoç Riti (veya Skoç Riti) dünya üzerinde en fazla üyeye sahip olan ve bu yönüyle en fazla tercih edilen felsefi dereceler ritidir. Onu, özellikle ABD'de geniş bir kesimce benimsenen York Riti takip etmektedir.
Herhangi bir ritte, dördüncü derece ve yukarısına devam edebilmek için Büyük Loca'ya bağlı olarak çalışan düzenli bir Locada Üstat derecesine sahip olmuş olmanın yanısıra, bu ana Loca ile ilişkilerinin herhangi bir dönemde düzensiz olmaması ve yükümlülüklerinin aksatılmadan yerine getirilmesi gerekir. Kendi Locasında düzensiz ilan edilen bir üyenin, yüksek derecelerdeki üyeliği de otomatik olarak düşer.

Günümüzde Masonluk

Günümüzdeki Masonluk, Rönesans ve Reform süreçlerini izleyen AydınlanmaÇağı’nda kurulmuş; akılcılık, bilimsellik ve insanlığın oluşumundan bu yana ortaya çıkarak, insanlığın gelişimine ve bilgi birikimlerine katkıda bulunmuş bir kültür ve fikir üst yapı kurumudur. Masonluğun amacı; semboller ve alegoriler aracılığı ile aşıladığı yüksek ahlak ilkeleri ve erdemleri özümletmeye çalışarak olgunlaşmalarına yardımcı olduğu üyeleri masonlarla, dünyada din, dil ve ırk ayırımı olmaksızın tüm insanların eşitlik ve barış içinde kardeşçe yaşayacakları bir sevgi düzeninin kurulmasını sağlamaya çalışmaktır. Masonluk, bu yüce ülküsünü İnsanlık Mabedi inşası olarak tanımlar, ve bu amaca uygun düzenli bir şekilde ulaşmak için tüm üyelerini uyması gereken temel ilkeler koymuştur.

Operatif Masonluk (Masonluk 2)

Operatif Masonluk

Ortaçağ'da nice ülkede Mason denilen duvarcı, taşçı gibi çeşitli yapı zanaatkarlarının kurdukları meslek loncaları vardı. Bugün Operatif Mason adı verilenler işte bu loncalarda çalışan yapı işçileridir. Bu loncalar da günümüzde Operatif Mason Locaları olarak anılır. Bu localar, üyelerinin mesleki menfaaetlerini koruyan, aralarında büyük bir dayanışma ile mesleki sırları kendi içlerinden dışarıya asla sızdırmayan kuruluşlardı.
Operatif Masonluğun piri ve en büyük ismi olarak, Hazreti Süleyman Mabedi'nin Baş Mimarı Hiram Abif'in ismi üzerinde bir anlaşmaya varılmıştır. Bu efsanevi kişilik, günümüz Masonluğunun en önemli ritüellerinde yer alır ve insanın kendisini yüceltmesi yolculuğundaki son noktanın, yani Kamil İnsan olabilme serüveninin zirvesinin sembolü olarak, Hiram şahsiyeti ve isminde vücut bulur.
Masonlukta çok önemli bir yeri Büyük Üstat Baş Mimar Hiram Abif, Tanrı'ya atfedilen ilk yapı olan Süleyman Tapınağı'nın yapımında yanında çalışan ve Üstatlık sırrı ile gizli kelimesini öğrenmek için güç kullanmak isteyen üç Kalfa tarafından öldürülmüştür. Hiram Abif'in gömüldüğü yer belli olmasın diye üzerine bir akasya ağacı dikilmiş ve böylece akasya, Masonlar için kutsal ve özel bir anlama bürünmüş, Üstat derecesinin önemli sembollerinden birisi olarak kabul görmüştür.

 

İlk Büyük Loca'nın Kuruluşu

24 Haziran 1717'de İngiltere'de 4 Loca bir araya gelerek, ilk Büyük Loca'yı, İngiltere Büyük Locası'nı kurdular. Kısa zaman içinde İngiltere'deki diğer Locaların da katılması ile genişlemiş ve 1723 yılında Büyük Loca, geleneksel ve kadim yasalarını derleme görevini Protestan bir Rahip olan James Anderson'a vererek ilk yazılı anayasasını oluşturdu ve Masonluğun, ara vermeden sürdürülecek olan, yazılı tarihi ve ilk yazılı yasaları böylece resmen başlamış oldu. Anderson Anayasası (veya Anderson Yasaları veya Nizamnamesi) adı verilen bu kuralların ana hatlarına, bugün halen dünya düzenli Masonluğunca riayet edilmektedir. Her ne kadar Anderson Anayasası kısa süreli bir anlaşmazlığa yol açmış ve York Locası'nın önderliğinde bir grup İngiltere Büyük Locası'ndan ayrılarak ayrı bir Büyük Loca kurmuş olsa da, ancak 1813 yılında bu iki Büyük Loca tekrar bir araya gelerek, bugün varlığını halen sürdüren ve düzenli Masonluğun ilk Büyük Locası olarak kabul edilen İngiltere Birleşik Büyük Locası'nı oluşturmuşlardır. Geleneksel olarak, günümüzde de sürdürüldüğü şekliyle, İngiltere Birleşik Büyük Locası Büyük Üstatları kraliyet ailesi ile soylu dük veya lordlar arasından seçilir.

illuminati yeni dünya düzeni

 New World Order! Yani "Yeni Dünya Düzeni"!...  Sınırların olmadığı Tek devlet, tek millet, tek din, tek para birimi, chiplenmiş insanlar, vs vs saçmalıkları...

O zaman bitecek mi sorunlar?
Dünyaya yeni bir barış çağının getireceklerini medya gücü ile işleyecekler!
Dünya kamuoyu inanacak ki, inandırılacak ki, "EVET! Sorunların çözümü bu!"

Halbuki sorunlar bitmeyecek, katlanarak ARTACAK!
Ama artık dönüş olmayacak!

HAARP teknolojisi ile istedikleri yerleri DEPREMLE vuracaklar!
HAARP teknolojisi ile iklimleri kontrol edecekler!
HAARP teknolojisi ile kitlelerin beyinlerini kontrol edecekler!
MK-ULTRA projesi ile düşünceleri istedikleri gibi yönlendirecekler!
Ve bunlara benzer yollarla
"DÜNYA NÜFUSUNU % 80 - 90 AZALTMAYA" BAŞLAYACAKLAR!!!

Bir "project blue beam" mavi ışık projeleri var ki akıllara zarar!
Bu projenin provaları yapılıyor şu günlerde; gerçekleştiğinde birçok insan aklını da kaybedecek!




Bu bilgiyi okumadan önce sunu anlamanizi istiyorum, dünya üzerinde iki tür insan vardir! Acik ve kapali görüslü olan. Görüs acisi parasüt gibidir, ne kadar genis olursa o kadar yumusak inersiniz. Bu bilgi %100 gercek ve suan carklarida zaten dönmekte. Bu yaziyi "sonuna" kadar okuduktan sonra hayata olan bakis aciniz 360° degisebilir. Yazi "gercek" olan hayati ele almaktadir ve rüyalar aleminde kredi kartlari ile bogusan, alem yapan ve umrumdami dünya diyen kesmi ilgilendirmemektedir. Sadece 1000de 1lik bir kesim bu yaziyi anlayacaktir. Eger anlamadim diyorsaniz demekki sizde rüyalar aleminde yasayan 1000de 999dan birisiniz. Yinede arastirmak ve anlamak icin cok gec degil! Yazi 1994 te ortaya cikmis olan bir raporun ingilizceden tercümesidir.
Tekrar ediyorum, bu yazida yazilanlarin hepsi gercek!


NASA nin gizli Mavi Isin Projesi "Project Bluebeam"

Bu Proje, yeni cag inancini oturtabilmek icin dört farkli basmaklardan olusmaktadir.
Unutmamaliyizki yeni cag inanci kurulmak istenen "Yeni Dünya Hükümeti"nin temelini olusturmakta ve bu inanc haricinde "Yeni Dünya Düzeni"nin kurulmasina izin vermemektedir!
Sunu tekrar edeyim: Yeni cag dini/inanci olmadan "Yeni Dünya Düzeni"ni kurmak imkansizdir.
Bu nedenle "Blue Beam Project" bu projenin en önemli temel taslarindan biridir ve bu nedenle simdiye gizli kalmistir. Bilginin disari sizmasini 1994 te Serge Monast isimli kisi saglamistir.




Planli Depremler ve Hileli "Buluslar"
Bu projenin ilk ayaginda bircok arkeolojik bilginin cökertilmesi ile ilgilidir. Olay dünyanin belirli yerlerinde yapay olarak olusturulan depremler ve akabinde ortaya cikacak olan arkeolojik yeni buluslar sayesinde bugüne kadar ögrenilmis veya ögretilmis dinsel/ilahi bilgilerin hatalarini ve yanlis anlasilmis olduklarini gözler önüne serecek. Bulunan tüm bilgiler ülkelerin dinlerini yüzyillardir yanlis anlasildigini ortaya koyacak! Psikolojik hazirliklar coktan filmler sayesinde baslatildi. Bunun ilk örnegi "2001: A Space Odyssey", akabinde "Star Trek" serisi ve "Kurtulus Günü" filmi. Tüm bu filmler uzaydan gelen bir ET saldirisini ve tüm dünya halklarinin ve ordularinin birlestigi bir ani betimlemektedirler. En son film serisi "Jurrasic Park" evrim teorisini tekrar mikroskop altina almakta ve Tanrinin sözlerini yalanlamaktadir.
Hileli Buluslar:
Ilk basmakta anlanmasi gereken en önemli husulardan biriside, olusacak planli depremlerin bilim adamlari ve arkeologlar tarafindan gömülü oldugu iddia edilen gizliliklerin oldugu bölgelerde gerceklesecek olmasi, yani artefaktlarin orada oldugu zaten tahmin ediliyordu ve deprem sayesinde hepsinin yeniden gün isigina cikmasi saglanacak. Bulunan yeni antik bilgiler özellikle Hristiyanlik ve Müslümanlik inancinin temellerini cökertecek nitelikte ipuclari sunacak. Bunu yapabilmek icin kadim gecmise ait bazi hatali kanitlar yenileri ile karsilastirilarak uluslara dinlerini yanlis anladiklari gösterilecek.
 



Gökteki devasa "Uzay Show"
Projenin ik**** ayagi devasa bir üc boyutlu göksel showdan ibaret. Show Optik Holgramlar, lazer görüntüler ve sonik seslendirmeler (dogrudan kafanizin icine konusulabilme teknolojisi) iceriyor. Lazer gösterimli ve degisimli hologramlar dünyanın her bölgesinde ülkeye ve onlarin inanclarina bagli olarak farklı sekilde hareket edecekler. Yeni Tanri´nin sesi her dilde ve lehcede dogrudan kisilerin kafasinin icine (telepati gibi) gelecek. Bunu anlayabilmek için cesitli gizli örgütlerin yaklasik 30 senedir yaptiklari arastirmalari incelemeliyiz. Sovyetler ileri teknoloji bir islemciyi mükemmellestirdiler ve hatta ihrac ettiler. Islemcinin haznesine şimdiye kadar insan beyni ve vücudu üzerine yaptiklari anatomik, elektromekanik kompozisyon, kimyasal ve biyolojik yapilanma bilgilerini parcalar halinde yüklediler. Bu islemciler serisi tüm insan dilleri, kültürleri ve bunlara bagli anlamlarla yüklendirildiler. Sovyetler ilk olarak islemcilerini objektif programlarla yüklemeye basladilar, en baslarda yeni Mesih programi ile. Görünüse göre Sovyetler yani Yeni Dünya Düzeni yandaslari, kullandiklara metodlara ayni zamanda insanlarin ve topluluklarin beyin dalgalarini hedefleyerek ister tek kisi ister bir ulus, istenilen yeni sisteme veya diktatörlüge uymak istemeyen kisilerin beyinlerine "intihar" tesvikli farklı beyin dalgalari yollayarak tehdit unsur eden kisileri ortadan kaldirmayi planlamaktadirlar.



Ik**** ayagin iki farklı bakış acısı  vardır.
Ilk öncelikle "Uzay Show"u. Bu show neyden dolayi kaynaklanacak? Dinlerin cökmesine az kala, verilmis olan kehanetlere bagli olarak es zamanli yapilacak. Gösteri uydulardan, sodyum bazli bir katman üzerinde yerden yaklasik 90Km yukarida gerceklesecek. Günümüzde halen arada bir testlerini görüyor fakat bunlari UFO gözlemlemesi olarak kayitlara geciyoruz!




Cok profesyonelce hazirlanmis bu show sonucunda yeni Mesih tanitilacak ve yeni dünya inancina adapte edilecek. Gereginden çok gercekler ortaya atilacagi için kimsenin karsi cikma firsati olamayacak. "Hatta en bilgeler dahi kandirilacak".
Projenin en can alici araclarindan biri ise "Tractor Beams" (Emici Isinlar). Bu sayede belirli insan gruplari göge cekilerek sanki Tanrinin evine gidiyorlarmis gibi bir görüntü yaratilacak. Bu teknolojinin testleri kücük gri uzaylilar tarafindan yapildigi savunulan kacirilma olaylarinda sikca yapilmakta idi. (Kücük griler ABD de gizli laboratuarlarda üretilen Bio-Androidlerdir). Hesaplanmis olan, Yeni inanca ve Mesihe karsi olacak ayaklanmalar ve akabinde gerceklesecek kutsal savaslar çok büyük, dünya üzerinde görülmemis bir insan kaybina neden olacak.





Mavi Isin Projesi 2000 yillik kadim kehanetleri evrensel bir tamamlanis olarak ortaya koyacak. Prensip olarak gökyüzü bir Film ekrani olarak kullanilacak ve uzay tabanli uydular sayesinde dünyanin dört kösesine es zamanli, her dilde ve lehcede yayin yapilacak.
Bilgisayarlar tüm showu uydulardaki yüklü programlar sayesinde koordine edecek. Holografik görüntüler neredeyse ayni ELF, VLF ve LF beyin sinyallerine bagli olarak görsel ve isitsel olacak, ayni zamandada sanki bir optik fenomenmis hissi uyandiracak. Özellikle, her ülkeye kendi kültürüne ve inancina bagli olan görüntüler ve akustik sinyaller verilecek. Dünyanin hicbir kösesi es gecilmeyecek! Sanki uzayin derinliklerinden geliyormuscasina verilen görüntü ve sesler, bircok mesih bekleyen din gruplarini ve tarikatlari cok etkileyecek ve sanki bekledikleri mesih en sonunda gelmiscesine bir düsünce uyandiracak.
Ardindan Isa, Muhammed, Buda, Krishna v.b. görüntüleri aciklanmis olan ilahi ve mistik gerceklerden sonra ic ice kayarak bir bütünü olusturacak. Ancak bu yeni gelmis olan Tanri esasinda "Antichrist" denen yalanci peygamber olacak ve kadim anlatimlarin yanlis anlasildigini bu nedenle kardesin kardesi vurdugunu, uluslarin uluslara savas actigini belirtip artik eski dinlerin yok edilmesi gerektigini ve yeni bir inanisa gecilmesinin vakti geldigini söyleyecek. Bu yeni inanis tabiki Yeni Dünya Düzenin inanci olacak!



Tabiki bu mükemmel hazirlanmis plan dünya üzerinde devasa bir düzensizlik yaratacak, ülkeler bribirlerine düsecek, herkes birbirini ögretileri icin suclayacak, din ugruna akmis olan milyonlarca dolarin hesabi yapilacak. Ayrica, tüm bunlarin gerceklestigi sirada tüm dünyada politik anarsi ve dogal afetlerden olusan zararlarin gerceklestigi bir an olacak. Hatta Birlesmis Milletler yeni dünya dininin tanitimi icin Bethooven´in "Song of Joy" isimli müzigini kullanmayi planliyorlardi.Egerki bu uzay showunu yildiz savaslari programi ile bir araya getirirsek karsimiza su sonuc cikiyor: uzun süredir ürelerinde calisilmis olan elektromanyetik radyasyon ve hipnotizma! 1974´te arastirmaci G.F. Shapits yaptigi arastirmalrin birini anlatirken; "Arastirmalara göre hipnotizörün kullandigi kelimeler elektromanyetik enerjiye cevrilebilir ve bu enerji dogrudan insan beyninin bilinc altina, sahsin bilgisi veya herhangi bir araca bagli olmadan yerlestirilebilir ve sahsin bu iletiyi bilincli bir sekilde kontrol veya bloke etme imkani yoktur! Bu sayede sahsin kisisel kontrolü elinden alinabilir ve özgür iradesi bastirilabilir. (Gercek Zombiler!)

Channeling fenomeni ile ugrasanlarin bu alani daha iyi incelemeleri tavsiye olunur! Bircok, kendini "Channeler" olarak tanitan kisiler bu aciklamalardan sonra bir daha yayin yapmamislardi. Cünkü bircogunun mesajlarinin birbirine cok benzedigi ortaya cikti. Channeling olarak gelen mesajlarin icerigi ve kaynagi gercekten cok ciddi bir sekilde incelenmeli ve ayrica mesajlarin Yeni Dünya Düzenine faydali olup olmadigi göz önünde bulundurulmalidir.

The Sydney Morning gazetesinin 21.Mart.1983 yayinladigi haberde, Sovyetlerin insan aklini ele gecirmeye calistiklarina dair yayinladigi haber etrafa korku salmisti. Yazilan haber eski olmasina ragmen Sovyetlerin bu teknolojiyi ne kadar zamandir gelistirdigine dair önemli bir isik tutyor. Sovyetlerin kullandigi islemciler daha önce belirttigimiz gibi dünya dilleri, lehceleri ve anlamlari ile yükleniyor ve objektif programlarla birbirlerine baglaniyordu. Ancak biz artik Sovyetlerden bahsetmiyoruz! Bahsettigimiz sey "Birlesmis Milletler", yeni dünya düzeninin minyonlari islemcileri halen gerekli bilgilerle yüklüyorlar.

Köse yazisini yazan editör, haberin es gecilmeyecek kadar önemli oldugunu belirtiyordu. Sanirim bu mega-akil-kontrol-programini yapanlar bu programi farkinda olmadan bir organizasyona satip tüm insaligin kölelesmesini saglayabilecek bir temel yarattiklarini göremiyorlardi. Sadece 1983 ten günümüze bu programin ne kadar gelistirilmis olabilecegini bir hayal edin!

Yapay Düsünce ve Iletisim
Asiri ilerlemis olan teknikler bizleri Mavi Isin Projesinin ücüncü basamagina dogru götürüyor. Proje telepatik ve elektronik olarak güclendirilmis cift-yönlü iletisim metodu ile ELF, VLF ve LF dalgalari her kisiye ulasacak ve akillarinda sanki tanrilari onlara dogrudan ruhlarinin derinliginden konusuyormuscasina ikna edici bir his yaratacak. Bu dalgalar uydulardaki islemciler tarafindan su ana kadar dünyadaki her insani, onun dini, dili ve kültürü hakkinda topladigi bilgilerle etkileyecek. Dalgalar dogal düsüncelere yatay olarak isleyip "yaniltici yapay düsünceler" dedigimiz olayi yaratacak.

Bu tip teknoloji 1970, 1980 ve 1990 larda insan beyni üzerine yapilan arastirmalarda beynin tipki bir bilgisayar gibi calistirilabilecegine ve nasil manipule edilebilecegini göstermektedir. Bilgi yüklenir, isleme konulur, integre edilir ve verilen karsiliga görede sistem programlanir. Akil Kontrolörleri bilgileri tipki ayni yolla ellerindeki islemciler sayesinde gramer degisikligi yolu ile manipule etmektedirler. Ocak 1991 de, Arizona Üniversitesinde sunulan "The NATO Advanced Research Workshop on Current and Emergent Phenomena and Biomolecular Systems" konferansi ne icindi? Sunun icin: bilim adamlari, bilinmeyen kaynaklar tarfindan finanse edilen arastirmalarinin yanlis ellerde potansiyel birer silah olarak kullanilabilecegi hususunda uyarilmak istenmisti.
Buluslari sayesinde ABD coktan körlerin tekrar görmesini, sagirlarin tekrar duymasini ve felclilerin tekrar yürümelerini saglayan iletisim aygitlari üretmisti. Aygitlar kurtulusu olmadigi belirtilen hastalari agrisiz ve nestersiz sekilde iyilestirebilme özelligine sahip. Bu yazdiklarim Bilim-Kurgu degil "gercek"! Bu yeni iletisim aygitlari insan beynine ve nörolojik sistemlerine ultra-low frekanstaki radyasyon dalgalari ile yeni bir bakis acisi ile bakmamizi sagliyor. Bu aygitlarin bazilari CIA ve FBI tarafindan suan kullanimda. Ancak bu aygitlar asla hastalari iyilestirmek icin kullanilmayacak cünkü bu yeni dünya düzeni icin uygulanan ajandaya ve onun kuklalari olan ABD hükümetine aykiri.
Yurt icinde, bu yeni aygitlar, yeni dünya düzenine karsi grup veya kisiler üzerinde kullanilarak iskence ve suikast ile ortadan kaldirilmalari saglaniyor. Sistem "Manchurian Adaylari" yaratiyor. Halk kimin terörist veya iyi oldugu konusunda manipule ediliyor. Bu sistem sayesinde yeni bir "köle" halk tipi yaratiliyor. Uluslararasi denemler ele gecirilmis ve beyni yikanmis kisiler tarafindan ABD, Kanada, Ingiltere, Avustruralya, Almanya, Finlandiya ve Fransada yürütülüyor. Ayrica, Ingiliz Bilgisayar Bilimadamlarinin akil almaz intihar serileri ve ölenlerin American Ordusuna olan baglantilari cok ilgi cekicidir.

Simdi karsimiza cikan soru su: herhangi bir hükümet, psikiytrist ve sirket bu tip korkunc teknolojileri insanliga karsi gercekten ve bilerek kullanabilirlermi? Cevap, tabiki EVET!

Hükümet ajanlari ve bunlara bagli olan sirketler yeni dünya düzenini kurmak ve halki tamamiyle kontrol edebilmek icin gereken her türlü yola basvurmaktan kacinmamaktadirlar. Neden sorusuna gelince: Sadece bir sey icin, egerki halk korkunc eylemlerle korkutulur ve güvenliklerinin tehlikede oldugu hissi verilirse, halk sizi yeni koyacaginiz "fasist kanunlara" karsi desteklemekten baska bir sey yapamaz. Bu yolla halk silahsizlandirilir, tüm kisisel bilgileri ele gecirilir ve halka tüm bunlarin sadece güvenlikleri icin oldugu söylenerek kandirilirlar. Ik**** olarak, onlarca yillik politikanin ve sosyal yasamin bugünkü hali ile yeni sisteme adapte olamayacagindan dolayi yeni ve alternatif ideolojiler ile degistirilmesi önerilir. Tabiki alternatif sistem coktan planlamistir! Bu yeni alternatif sistemin adi Yeni Dünya Düzenidir ("New World order") ve halkin güvenligi ile gönülden hicbir iliskisi yoktur. George Bush bir röportajinda "Dudaklarimi okuyun: korku herzaman güclü elitler tarafindan halki kontrol altinda tutmak ve yönetmekicin kullanilmistir" demisti.


Kadim "böl ve yönet" sistemi küresel bir sekilde uygulanmakta ve her kisiyi güvenliginin risk altinda olduguna ve etrafindaki herkesi potansiyel bir suclu olabilecegine dair inandirmaktadir. Tabiki bu tamamiyle "akil kontrölüdür"! MAvi Isin projesinin derinlerine inebilmek icin psikolog James V. McConnel in 1970te yayinladigi aciklamaya bir göz atmaliyiz. Demistiki: "Kisiler algi yeteneklerinin ********** hipnotizma ve cevresel manipulasyon sayesinde bir "ödül veya ceza" sistemi altinda neredeyse tamamiyle kontrol altina alinabilir. Bu sayede halk pozitif bir beyin yikama yöntemi ile dramatik ve cok hizli bir kisisel ve karakteristik evrime ugratilabilir.

Baska bir psikolog, bir aciklamasinda: "Bizler dogumumuzdan itibaren toplum ne istiyorsa yapmak icin egitilmekteyiz! Aslinda kendimizin ne yapmak istediginin bir anlami veya önemi yoktur. Bunun sebebi elitlerin ellerinde bu teknolojiyi barindiriyor olmalaridir. Kimseye kendi öz kisiliklerini gelistirme hakki taninamaz!" Bu aciklama ve fikirler cok önemli bir temel teskil etmektedir, cünkü bu temeller bugün birlesmis milletler tarafindan kullanilmaktadir ve kimsenin kendi öz kisiligini kesfetmesine izin vermez. Aslinda kimsenin kisiliginin sirf toplum kendisini anti-sosyal görüyor diye degistirmesine dair bir düsünceye kapilmasina gerek yoktur. Her birey yeni bir kisilige bürünme veya bürünmeme haklari olduguna dair bir dilemmadadir. Haklar hayal ürünü kavramlardir! Böyle bir hakkin varligi üzerine tartisilamaz bile.
Bu aciklamalardaki önemli husus, yenin dünya düzeninin suanki sosyal sistem üzerine oturtulacagidir. Yani eski inanislar artik "eski ve yanlis" olarak nitelendirilecek ve insanlar yeni inanisa davet edilecek. Halen eski inanisa bagli olan kisiler ise yeni inanisa gecmis olan toplum tarafindan dislanmaya baslanacaklari icin yavas yavas degisime ayak uydurmaya baslayacaklar. Yeni inanisa gecmis olanlar ise aslinda sadece yeni dünya düzenine gercekleri bilmeden destek olmus olacaklar.

Bu simdiye kadar tasarlanmis en büyük "Akil Kontrölü" projesi olabilirmi?
NASA nin Mavi Isin Projesi, yeni Dünya Düzeni´nin en öncelikli görevidir. Sizlere bu bilgileri es gecip kenara itmeden evvel dikkatlice okumanizi ve arastirmanizi tavsiye ediyorum. Gösterilen raporlari dahada incelersek, akil kontrölü operasyonlari icin kullanilan ve Pasenda/Kaliforniyada yerlestirilmis olan insan sinir sistemi ile ayni frekansta yayin yapan bir sinyal sisteminin Loral Electro-Optical isimli firma tarafindan dikilmis oldugunu buluyoruz. Loral firmasi ABD ordusunun savunma sistemleri icin anlastigi en önemli firmalarindan biridir. ABD Hava Komutanligindan General Leonard Perez, Loral firmasina düsman askerlirinin akillarina mesajlar yerlestirip kendi "super askerlerini" düsman hattina rahatca sokabilmek icin gelistirilmesini istedigi bir teknolojiyi arastirmalari icin bir siparis vermisti. Gelistirilen cihaz elektromanyetik radyasyon yaratarak gigahertz frekansinda [microdalga] ELF (extreme low frequency) dalgalari olusturuyordu. Cihaz uzak mesafeden insanlara psikolojik ve fiziksel iskence yapma amaci ile yapilmisti.

Bu tarz silahlarin 1970lerde Greenham Common hava üssünden bir ingiliz bayana karsi uygulandigina dair dava acilmisti. Silahin gönderdigi isinyaller dogrudan isitme sinirlerini etkiliyor ve kisinin kendi düsüncelerini dahi duyma yetisini yok ediyordu.


Bu tip ELF teknolojileri bircok Amerikan savunma bölümü tarafindan kamuya sunulmustu. En önemlilerinden birkaci "The Electromagnetic Spectrum and Low Intensity Conflict" Yüzbasi Paul E. Tyler tarafindan yazilmis; Albay David G. Dean tarafindan yazilan "Low Intensity Conflict and Modern Technology Edict" koleksiyonuna eklenmisti. Kagitlar 1984te iletilmis ve 1986 dada Alabama Hava Üniversitesi tarafindan yayimlanmisti. Baska bir microdalga cihazi ile ise sesli sinyaller dogrudan belirli kisileri hedefliyebiliryordu ve etraftaki diger insanlari etkilemiyordu. Teknoloji oldukca basit ve hatta trafik polislerinin radar aletlerinin modifikasyonu ile yapilabilmesi mümkün. Cihazin ürettigi microdalga ses sinyalleri dogrudan beyine ulasiyor. Iste böylelikle Mavi Isin projesine geri dönüyoruz. Bilinc altini etkileyen cift yönlü, sesli ve görüntülü uzay showunda kullanilacak olan teknolojide iste bu tarz bir teknoloji.

Nobel ödüllü Dr. Robert O. Becker "The Body Electric" isimli kitabinda 1960 larin baslarinda Allen Frie ve 1973 te Walter Reed Ordu Arastirma Enstitüsünde DR. Joseph C. Sharp tarafindan yapilan bir dizi testler gerceklestirmislerdi. Testler sirasinda kapali bir odada bulunan kisinin beynine kelimeler titresimlere dönüstürülüp microdalga sinyallerle isinlaniyordu ve alinan sonuclarda sesler cok net anlasilabiliyordu. Dr. Becker sonuc olarak böyle bir cihazin, teshis edilemeden gizli operasyonlari yönetme, hedef kisileri sadece kendisinin duyabildigi sesler yüzünden cilgina cevirme ve suikastcilari dogrudan programlamak gibi görevlerde kullanilabilecegini aciklamsiti.

Simdi bir düsününkü bir anda herkes mesihinin sesini uzaydan konusurken icinde duyuyor ve d**** fanatiklere talimatlar aliyor. Bu sayede tüm dünya üzerinde simdiye kadar görülmemis bir histeri ve panik yasanirdi. Hicbir polis gücü, hepsi bir araya gelseler bile böyle bir düzensizlikle bas edemezler. 1978 te James C. Lynn tarafindan yazilmis olan "Microwave Auditory Effect and Application" isimli kitap, microdalga ile nasil dogrudan beyine ses sinyalleri gönderilebilecegini aciklamisti. Bu teknoloji aslinda körlerin görmesini ve sagirlarin duymasini saglayabilirdi. Ancak bunun yerine bu teknoloji bir silah olarak dünya halkini kölelestirmek amaci ile kullanilmak üzere.

Allen Frie yazdigi bir raporda, kurbagalar üzerinde yapilan denemlerde, kalp atis frekanslarinin microdalga isinlarla sinkronize edilerek hizlandirilip yavaslatilabileceginin mümkün oldugunu bulmustu. Bu aciklama ayni zamanda insanlar üzerinde kalp krizine yol acabilecek bir bulus oldugunuda gösteriyor.

Yapilan gösterilerde UHF (Ultra High Frequency) elektromanyetik enerji isinlarinin kas hareketlerini önemli ölcüde etkiledigi gözlemlenmistir. Microdalgalar ayni zamanda insan derisinde yaniklar olusturabilir! Uyuturucu, bakteri ve zehirlenme etkilerinide iyilestirebilir veya insan beynini tümüyle etkileyebilir. Tüm bu etkiler 21. Eylül 1977 de CIA tarafindan Saglik ve Bilimsel Arastirmalar Instütüsünün alt Komitesine sunulmustu. O siralarda MK-Ultra programini yöneten Dr. Sidney Gottlieb CIA nin insan organizmasinin uzaktan elektronik tekniklerle aktif hale getirilme arastirmalarini destekleyecek teknikler bulmasi icin zorlandi. Bu, suan varolan bir teknoloji! Bu teknoloji en üst safhalarina getirldi ve suan yeryüzünde uzaydan her kisiye heryerde ulasabilecek kapasitede.

Eger bu akil kontrolü isleminde daha derinlere inersek, aletlerin ve teknolojilerin politikayi cok daha can alici bir sekilde etkilemis oldugunu görebiliriz. Michael Dukakis, 1988 de George Bush a karsi Demokratlar tarafinda mitinglerini veririken, halkin onun konusmalarini gereginden yüksek pozitif algilamasi ve Bush un secimleri kazanma sansini azaltmasi nedeni ile ona karsi microdalga isinlari kullanilmisti. Aciklamya göre Kitty Dukakis inde üzerinde kullanilmis olan bu isinlar onu neredeyse intiharin esigine getirmisti. Amerikanin politik Disneylandinda baskanliga dogru ilerliyen bir adayin böyle ailevi sorunlari olmasi onu kolayca yaristan alikoyabiliyordu. Amerikan Ordusunun "Military Review" isimli dergisinin 1980 aralik sayisinda, Albay John B. Alexander "The New Mental Battlefield: Beam Me Up, Spock" isimli yazisi ile ellerindeki tekniklerin kapasitelerini aciga vurmustu. Yazdiklarinda:

"Cesitli örnekler islevin görüldügü alanlari göstermektedir. Enerjinin bir canlidan digerine aktarilmasi; iyilestirme veya hastaliklara neden olma yetisi belirli bir mesafeye kadar basarilabilir, ancak hastalik veya kaynagi belli olmayan bir ölümü sizdirabilme; telepatik davranis degisimi ve uzak hipnoz yetisi yaklasik 1000 kilometrelik uzakliklara kadar rapor edilmistir.

Telepatik hipnoz kullanimi büyük potensiyallere sahiptir. Bu özellikle ajanlar bilinclerinin derinlerinde programlanabilir ve bunun kesinlikle farkinda farkinda bile olamazlar. Filmlerdeki "Manchurian Adayi" aslinda aramizda yasamaktadir ve telefon yoluyla aktivasyonada ihtiyaci yoktur.Diger akildan-akila sizma teknikleride dikkate alinmaktadir. Eger bu yeti mükemmelestirilebilirse, dogrudan düsünce transferi telepati yolu ile tek bir akildan veya bir akil grubundan, hedeflenmis kitleler üzerinde uygulanabilir. Olayin kusursuzluk faktörü, alicinin aklina yerlestirilmis olan düsüncelerin baska bir kaynaktan gelmis olabileceginin farkina varamamasidir. Hedef her kimse, düsüncelerin orjinal oldugunu düsünecektir.

Iste bu tam olarak üzerinde konustugumuz sey.

Mavi Isin Projesinin ücüncü ayagi "Telepatik Elektronik Cift-Yönlü Iletisim". Albay John Alexanderin yazisinin devami:

Egerki uydular yolu ile yapay düsünceler küresel bir sekilde iletilebilirse, tüm dünya üzerinde kesin bir akil kontrolü saglanabilir. Kisinin tek karsi gelme yolu düsüncelerinin arka planini sürekli sorgulayip bagli oldugu ideoloji veya dinsel inanclarina olan aykiriliklarini incelemkten gecer.

Sunu tekrar etmeliyim, günümüz televizyonu, reklamlar, modern egitim ve sayisiz sosyal baski sürekli olarak temel düsüncelerinize saldirmakta ve sizleri degisime zorlamakta olduklarini aklinizdan sakin cikarmayin. Albay Alexander in yazisindaki son sözleri söyle idi:

Burada sunulan teknoloji türleri bir cok kisi icin "sacma" olarak nitelendirilecektir cünkü bu bilgiler bu tip kisilerin hayati görüslerine uymamaktadir. Ancak bazi insanlar halen dünyanin bir tepsi gibi düz oldugunada inanmaktadirlar.

Simdi, bunun buradaki anlami cok önemli, cünkü bu teknolojilere inanmayacak olan insanlarin oldukca cok sayida olmasi mümkün veya bunlari bilim kurgu olarak nitelendirmeleride. Fakat bu kisiler nasil bir tehlike ile karsi karsiya olduklarinin farkinda bile degiller. Mesihin tanitildigi gece bu olaya hazirlanmamis kisiler kendilerini kurtarmakta gec kalmis olacaklar. Inanmadiklarindan dolayida hazirliksiz yakalanacaklar.

Elektronik yolu ile Evrensel Dogaüstü Baglamlar
Dördüncü ayakta evrensel dogaüstü baglamlar elektronik yolu ile gerceklestirilecek. Bu asama üc farkli yönlere ayrilmakta.

Ilk olarak insanoglu dünya disi bir uzayli irkin ülkelerinin büyük sehirlerinin saldirisina ugrayacagina dair aldatilacak ve bu yolla tüm ülkelerin nükleer silahlari ile karsi gelmesi icin hepsi provake edilecek. Tüm nükleer silahlar ateslendikten sonra Birlesmis Milletler Senatosu ateslemeden kisa bir süre sonra ülkelere füzelerini imha etmeleri icin cagri yapacak ve saldirinin olmadigini aciklayacak. Peki Birlesmis Milletler Senatosu saldiri olmadigini nereden bilmis olacak? Sahneyi kendileri kurduklari icin!

Ik**** olarak hristiyanlar, ****le göre beklenen bir iblisin yaratacagi katliama karsi gelecek olan dünya disi bir irkin kendilerini kurtarmaya geleceklerine inandirilacaklar. Olayin amaci tüm yeni dünya düzenine karsi gelebilecek muhaliflerin tek seferde ortadan kaldirilmasi. Aslinda bu olay uzay showunun baslamasindan birkac saat sonra gerceklesecek.

Ücüncü olarak elektronik ve dogaüstü güclerden olusan bir mix yapilacak. Bu sefer kullanilan dalgalar optik fiberde, coaxial kablolarda (TV), elektrik ve telefon hatlarinda kisacasi her cihazda doga üstü güclerin gezmesini saglaycak. Cihazlardaki chipler zaten bunun icin hazir! Bu olayin amaci insanlari küresel bir sekilde seytani ruhlarla karsi karsiya getirip düzensizlik ve kaosa neden olmak. Insanlar bu yüzden psikolojik bunalimlara, intihar dalgalarina ve katliamlara varan düzensizliklere itilecek. Binlerce Yildiz gecesinin ardindan dünya halki yeni mesihi kabul etmek icin hazirlanmis olacak. Baris ve düzen ne pahasina olursa olsun yerine oturtulacak. Hatta özgürlüklerin kaybolmasi pahasina.

Nakitin ve bagimsizligin yokedilmesi.
Dördüncü ayakta kullanilan teknikler eski Sovyetlerin komunizmi kabullendirmek icin kullandiklarinin aynisi olacak. Ayni teknik Birlesmis Milletler tarafindan yeni dünya dininin ve düzeninin oturtulmasi icinde kullanilacak. Bircok insan bu olaylarin ne zaman gerceklesecegini ve bin yildiz gecesinin tarihinin tam olarak nasil secilecegini soruyor.

Aldigimiz bircok raporlara dayali bilgilere göre, saniyoruzki tüm bunlar küresel bir ekonomik cöküsün ardindan baslayacak. Ancak tam bir ekonomik cöküs degil! Ancak nakit ve plastik paradan kutulmadan önce olusturulacak yeni bir "ara para birimini" kabullendirecek kadar bir cöküs. Ara para birimi herkesi ellerindeki nakiti bankalara yatirmaya zorlayacak ve bu sayede parasi olupta buna ihtiyaci olmayanlar bile yeni dünya düzenine karsi herhangi bir ayaklanmayi finanse edebilecek yetilerini kaybedecek. Nakit para sistemi yok olacak! Bu ilk isaretlerden biri.


Ancak küresel elektronik para sistemi oturtabilmek icin gelecekte parasi olacak olanlarin paralarini sadece elektronik olarak transfer etmelerine izin verilecek. Son yillara dogru neredeyse herkes elindeki nakitini tümüyle harcamis duruma getirilecek. Herkes sadece %100 konseyine bagli olarak yasamini sürdürebilecek. BAgimsizligi önlemek icin, yeni dünya düzeni zaten simdiden vahsi hayvanlara, kuslara, balilara v.b. microchipler yerlestirdi! Neden? Bu sayede yeni dünya düzenini kabul etmeyenlerin avlanmalari ve hayatta kalmalari engellenecek. Egerki buna karsi gelirlerse, uydular tarafindan takip edilip bulunacaklar ve ya hapsedilecekler yada öldürülecekler.

Yeni dünya düzeni zaten ülkelerin kanunlarini degistirmekte ve bu sayede herkesi belirli yiyecek ve vitaminlere bagli birakmakta. Ayni zamanda dinsel ve psikiyatrik bozukluklari olanlarla ilgili kanunlarda degistirlmekte ve bu sayede sisteme karsi tehdit olabilecek sahislarin kimlikleri tespit edilmekte. Üreme bozuklugu olarak görülenler ölüm kamplarina yollanip organlari alinacak ve en yüksek ödeyenlere satilacaklar. Öldürülmeyenler ise ya köle gibi calistirilacak yada laboratuarlarda kobay olarak kullanilacak. Diktatörlügün amaci gezegendeki herkesi istisnasiz kontrol altina almaktir. Bu yüzden herkesi kontrol altinda tutabilmek icin heryerde izleme kameralari, infrared kamerlara v.b. gibiler suan monte edilmis durumda. 1940 ve 1950 lerin insanlari birbirlerine yardim edip yasamlarini kolaylastirmaya ve üretken bir hayat sürmeye calisirlardi!

Yeni teknoloji sadece insanlari izlemek kontrol altinda tutabilmek icin gelistirildi. Bu teknoloji belirli bir amac icin gelistirildi ve bu amaci görmezden gelerek veya farkina varmaktan kacinarak sadece kurulacak olan yeni dünya düzeni, antichrist ile gelen yeni dünya dini ve yeni dünya hükümetini bir adim daha yaklastirmis olacaksiniz. Eger göremezseniz, eger ögrenemezseniz, eger anlayamazsaniz, siz ve aileniz belkide arkadaslariniz sizler icin coktan hazirlanmis olan ocaklarda yakilmaya yollanacaksiniz. Bu ocaklar ve kamplar dünyanin heryerinde sizinle ugrasabilmek icin kuruldular. Tümüyle polis kontrolünde olan bir ülkede kimse güvende olamaz!!!

Bu raporu aciklayan Serge Monast ve arkadasi, aciklamadan birkac gün sonra kalp krizi gecirmis bir sekilde ölü bulundular.